30 Nisan 2010 Cuma

TOZLU SANDIK

Hasbelkader yaşadığım hayatta sebepsiz sevinçlerimde var yüreğimde. Hasret hep umutlara gebe. Rüzgara savrulmuş yağmurda ıslanmış süresiz zamansız vakitler de yaşanan aşklarım da var.
Bazen bir bora içinde bazen çöl sıcakları var yüreğimde yaşanmışlıklar var. Hayal gibi gelse de; gerçeklerle yüz yüze gelmek endişelerime gem vuramıyor her seferinde.
Aynaya baktığımda izliyorum; gözlerimle yüzüme dokunuyorum dudaklarıma elmacık kemiklerimin bitimine kimi zaman çocukluğumun izleri kimi zaman yaşananların gölgeleri var her bir köşesinde.
Yaralarda var yürekte. Kimselere söyleyemediğin bazen kendime bile paylaşmadığım sırlarım var. Sandıkta kilitli kalmış tozlu hatıralarım var. Su üstüne çıkarmak değerini azaltır kimi zaman bırak diyorum kendime bırak tozlu kalsın bırak kilitli kalsın bırak içimde yüreğimde , fotoğraflarda kalsın……

29 Nisan 2010 Perşembe

KİTAP SEÇEN KADINA.....


BİR FOTOĞRAFA

Karşımdasın işte...

Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.

Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.

Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.

Tıkandığım o an,

Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,

Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.

Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.

Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.

Bakış açım belli oldu yine.

Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.

Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.

Dağlara çarptım her esişimde.

Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:

“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,

‘zamanla bırakmamak’tir..”

Şimdi bana, geçen o zamanın

Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem,

söyle bana kimden gittim?

Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

NAZIM HİKMET

27 Nisan 2010 Salı

YÜZLEŞME

Yaşadığım her şey basit bir döngü içinde sürüp gitse de hayatın içindeki tutsaklıkları ağır bedellerle ödeyeceğim. Gün görmemiş zamanları kendime dar ediyorum farkında olmadan. Mahiyet ile muamma arasında bir yerde sıkışıp kalmak bedenime acılar veriyor. Başlangıç noktasına geri dönmek istesem de zaman geriye gitmiyor . Bir son var ki; huzura kavuşacağım an-ı bekliyorum. Bazen izlendiğimi, hareketlerimin dahi kontrol edildiğini düşünüyorum. Ama henüz bekleme aşamasında olduğum için ulaşamadığım adım atamadığım set duvarlarla karşı karşıya kalıyorum. Ben ve bu süreç aksi yönlerde akıp gittiği için mutluluk kendini nötr ediyor. Bilinçsizce hisler donup kalıyor bir yerlerde. Şiddetli baskı çözümlese de tıkanıklığı sel olup gitse de, durdurulmaz basınç engellenemiyor. İşte o zaman çaresiz miyim yoksa çare ben miyim bilemiyorum. Yanlış nerde yapıldı peki? Düşündüğümde insancıl fikirlerim beni doğru yolda olduğuma inandırsa da şüphe duyulan her şey daha da çıkmaza giriyor. Beynimin arka sokakları hep tehlikeli geliyor geceleri kafamı yastığa koyduğum zaman. Aslında esas tehlike insanın kendi korkuları değilmi dir? Bir yerlerde ki yanlış başka yerlerde kendini temize çıkarmaya çalışırken tehlike faciaya dönüşüyor istemeden. Sahte yüzlerin içinde kendimle muhakemeye bile kalkamıyorum. Vicdanımla, kederimle, hasetimle yüzleşemiyorum.

26 Nisan 2010 Pazartesi


Trenler....


Ah içimi buran o tren sesleri


son düdük çalacak iken


ayrılık an'ında yapılan


son veda sözcükleri...


İçimi burkan bu yol;


sonsuzluğa doğru yol alır gibi


ne uzundur o yol


ne bitmez..


ne illet.....

İZMİR

sokakları deniz kokar
duvarları yosun
saçlarımda; serseri rüzgarı dolaşır
gözlerimde; zamansız yağmurları
İzmir bu;
yüreği çapkındır
İzmir bu;
ne olacağı hiçç belli olmaz
O yüzden
İzmir aşktır
İzmir tutkudur
vazgeçemezsin....