7 Eylül 2010 Salı

TERAPİ GÜNCESİ-1


Elime telefonu aldım ve randevu talebinde bulundum!!!!! ama bir düşünce ile değil sadece yapamayacaklarımın verdiği kararsızlıkla bunu yaptım.... Önümüzde ki iki hafta boyunca dolu olduklarını ve en erken yirmi eylüle randevu vereceklerini söylediler aslına bakarsanız bu duruma sevindim çünkü oraya gitmekle gitmemek arasında sıkışıp kalmıştım. Aradan bir saat geçmeden bana geriye döndüler yarın saat birde burada olabilirimisiniz????? Çok şaşırdım şaşkın halimi hissettirmeden hımmm bir düşüneyim yarına bir randevum filan yok e...e..evettt tabi neden olmasın tamam saat birde ordayım teşekkür ederim iyigünler.......... Hala oraya gidip gitmemekte kararsızdım!!!!! Yakın arkadaşım minnoşu arayıp benimle gelip gelemeyeceğini sordum dünyalar onun olmuş gibi mutlu bir şekilde tabi gelirim yanındayım her zaman diyerek bir gün sonra sevinç pastanesinin önünde buluştuk. Mutluydu çünkü bu terapistle benim başımı ilk bağlayan minnoştu!!!!!! Ofise girdiğimizde heyecan basmaya başlamıştı ama hiç tepki vermeden sekreter kızın yanında duran koltuğa oturdum .Sanki sadece normaller gelen bir tavırla beni hemen koridorun sonunda ki odaya yönlendirdi......hiç bir düşünce gözetmeksizin odasına girdim daha önce de gitmiştim ama bu sefer farklıydı işte düşünmeden heyo ben geldim gibi içeriye girdim. Biranda karşımda benimle yaşıt ama gözleri mutlu mesut bakan özenli ama sade giyimli bir kızcağiz duruyordu... Elimi sıktı ve beni o meşhur koltuğa oturttu....... Kendisi de karşıma geçti sanki yıllardır birbiriyle dost iki arkadaşın sohbetine başlar gibi başladı ilk terapi seansım........Dedim ya hiç düşünmeden bir anda olmuştu oraya gitme fikri tabi bayan sordu neden burdasın?????? Ahaa dedim şimdi ss...çtık... Ne diyim hiç canım sıkıldı geldim denemez....Bende bilmiyorum ki neden burda olduğumu neyse bir iki sohbetten sonra kafamdaki düşünceleri korkularımı yavaş yavaş anlatmaya başladım konuya o kadar çok yerden girdim ki ben bile yaptığım konuşmaya şaşkın bir kulakla dinledim..... En sonunda terapistim bana dedi ki; Elinde sinema bileti var bu filme gitmem gerek deyip gelmiş gibi bir halin var dedi.... Ya bu kız benim ruhumu okumaya başladı dedim kendi kendime........Evet ilk seanslar gayet kötü geçer çünkü karşında hiç tanımadığın biri var ve ona öyle şeyler söylemen gerekir ki seni sana anlatsın ve senin sorununun derinliğine inebilsin.... neyse bir sonra ki seans yirmi eylülde o güne kadar beni üzen ve canımı sıkan 100 şey yazıp götüreceğim... Yazmaya başladım bakalım hayırlısı 20 eylülde görüşmek üzere......

13 Temmuz 2010 Salı

ÇIĞLIKLARIM


uzun zaman oldu yazmayalı....... Yazdım yazdım sildim hep bu sefer silmeyeceğim

ortak paylaşım alanında nefes almak iyi gelebilir belki bana!!!!!

Nelere oldu hayatımda şu iki aydır diye düşünecek olursam....... Koca bir hiç:(


Neyse söz etmek istediğim şey aslında bu değil sizlerde de olurmu bilmiyorum ama geceleri çığlık çığlığa uyanıyorum son zamanlarda gece 2,30-3,00 ben çığlıklarda hayır bişey değil mahalleye rezil oluyorum!!!!! Karının biri geceleri çığlık atıyor ama niye!!!!! Hımm kesin kocası dövdü...yok yok hırsız girdi eve...hımmmmm.......yok böcek görmüştür......Aslında hiç biri değil.... hatırlamıyorum bile sadece uyandığımda boğazım bağırmaktan acıyor ve gözlerimde yaşlar oluyor...Eşimin sakin ol okşayışlarıyla:)) sakinleşiyorum sonra hade bakalım otur t.v. başına saçmaca bekle uykunun gelmesini!!!!! Sıcaklar zaten bir yandan...Bunun hakkında bir fikri olan varsa paylaşıma açıkım şimdilik hoşçakalın!!!!!

29 Mayıs 2010 Cumartesi

yine bulutlu bir gün .....
yine ağlamaklı yaşanan bir zaman dilimi daha....
içimdeki bu boşluk, nedenini bilmediğim sahipsizlik duygusu...
sevemediğim anlarda yaşama tutunma çabası ama tutunamamak ,
uçurumun kıyısındayken azgın dalgalara kendini bırakma isteği....
tabi bu da geçecek her an-ın geçtiği gibi...
Ama geride kalan bu kırıklar tamir olurmu bilmem...
yada yaralar sarılabilirmi gerçekten?
Sahi en son ne zaman mutluydum ben?
Onu bile hatırlamıyorum işte .....
Nedir sorun sevmek mi? Sevilmemek mi?
Yoksa sevgilerin içine kapanık yaşanışlarında birbirini görememek mi....?
Bu boşluk daha ne zamana kadar sürecek?
Her nefes alışlarda ki buruk yaşam tatları....
Ahh ne zaman bitecek.....!!!!!


25 Mayıs 2010 Salı






ben
düşlerimle dans ettiğimi sanıyordum
meğer
kabuslarım beni kovalıyormuş!!!

21 Mayıs 2010 Cuma

VAKİT VARKEN




Kapkara
Bir kör kuyu
Çıkıyorsa eğilme koynuna
Her bir gölge bir anda sen olursun
Karanlığında kaybolursun
Kapkara, yarınlara
Çıkıyorsa yenilme korkuna
Kendi ayak Sesinden yorulursun
Gecenden de kovulursun
Alışmadan yalnızlığa
Affetmeyi öğren, vakit varken
Geç kalmadan kaybetmeli
Zaferlere ödül yalnızlıktır,yalnızlık


Söz: Mete Özgencil
Müzik: Yusuf Bütünley

20 Mayıs 2010 Perşembe

BEN ŞİMDİ MARTI OLDUM


Siz hiç martı oldunuzmu?? Ben şimdi martı oldum...Geminin güvertesinde rüzgara doğru durmuşum. Başımı gökyüzüne kaldırmış denizin kokusunu alan martıyım ben.Kanatlarımı açıyorum;rüzgar üzerimden geçiyor. Yukarıda ki diğer martılar çığlık çığlığa... Ben sadece dinliyorum... burnumda denizin iyot kokusu kanatlarımda rüzgar... Olduğum yerden kanatlarımı çırpıyorum ağır ağır... ama yok uçuşa hazır değilim henüz durmalıyım. Rüzgar gidiyor vapur dinleniyor ben gitmekle kalmak arasında sıkışıp kalmışım..... Deniz köpük köpük olmuş vapur da gitmeye hazır şimdi... Kıyıda balıkçılar olta atmış ya nasip diye... gitsem kovalarını tırtıklasam günümü kurtarsam küçük istavritle?... İstemiyorum....
Uçmalıyım...
Ve bu son uçuşum olmalı.....
Çırpmaya başladım kanatlarımı evet şimdi uçuyorum kocaman olan herşey yerde şimdi küçücükler... gidiyorum hızlı hızlı kanatlarımı çırpıyorum kalbim küt küt atıyor, rüzgarla dansa başlıyorum... En sevdiğim son dansımı yapıyorum, süzülüyorum...
Yoruldum.....
Şimdi en yüksekten kendimi boşluğa bırakıyorum ama kanatlarım açık değil düşüyorum... yakınlaşıyor yerdekiler.... Diğer kuşlar bağırıyor çırp kanatlarını diye hayır kaldırmıyorum bile....
Düşüyorum....
Bu son düşüş belki de.. gözlerimi kaptıyorum ve yere çakılıyorum patttt diye.. Boynumdan ılık ılık kanlar akıyor...Sadece hızlı hızlı nefes alışımı duyuyorum. Kanadımı kaldırmaya çalışıyorum ama yok onu hissetmiyorum. Tüylerim yerlere saçılmış.... Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor.... demişdim; bu son uçuşum diye.....

15 Mayıs 2010 Cumartesi

İKİMİZİN ARASINDA


BİR GÜN ŞAYET CAMSIZ ÇERÇEVESİZ PENCERESİZ
BİR GÜN BEN, ÇADIR BEZİ BİR PERDEDEN
GÜNLERİN TOZ-TOPRAK ŞARKISINI ÇIRPARKEN
CANEVİMİN ÖNÜNDEN GEÇERSEN,
BİR GÜN ŞAYET BOYNUMDA YEMTORBASI HAYALLERİM ASILI
BİR GÜN ŞAYET SAMAN ÇÖPÜ BİR SOKAK DİŞLERİM ARASINDA
CANEVİNİN ÖNÜNDEN GEÇERSEM,
ANLATIRIM NASIL NERDE
BİR ULU ÇINARA TAKILI BİR KUYRUKLU YILDIZ
BİR YEŞİL TELAŞTA ÇIRPINAN IŞIĞIMIZ
ANLATIRIM NASIL NERDE..
SONRA EĞİLİR KULAĞINA DERİM: BEKLE
ÇOCUKKEN KAÇIRDIĞIM UÇURTMA DÖNSÜN GELSİN,
HELE ÇARPSIN BU ÇERÇİ YÜKÜ ŞEHİRLERE,
HELE ÜRKSÜN FİNCANCI KATIRLARI!!
-CAN YÜCEL-

12 Mayıs 2010 Çarşamba

SUSMAYA ÇALIŞMAK....


Haykırmak nasıl olur??? İlla böğürerek ağlamak mı yoksa boğazın patlayıncaya kadar bağırmak mı? Ben haykırmayı suskunluğumla yapmak istiyorum..
Sözlerde uzak düşüncelerde yakın olan her şey vicdanımızla yüreğimiz arasında sıkışıp kaldığı her durumda suskunluk yadsınamaz bir gerçeklik oluyor o anda. Ve suskunluk yüceltiyor adamı…... Sakinlik nasıl bir olgunluktur aslında!!.Keşke her daim telaşsız konuşabilsek karşımızdakiyle….. Peki özellikle biz kadınlar ne yapıyoruz? Her durumda biz haklıyız ya!!! Sürekli cık cık cık konuşup karşımızdakini bezdiriyoruz….. Peki ne oluyor o zaman he hee tabi ki biz haklı oluyoruz!!!! Ama hiçbir zaman madalyonu çevirip diğer tarafına bakmıyoruz….. Tartışma esnasında hangimiz ya da kaçımız bir an bile olsa kendini karşı tarafta hissedip ona göre konuşuyor?… Kaçımız karşı taraftan özür diliyoruz? Haklı olup olmamak çok önemli değil bence….. Önemli olan konuşabilmek durumu ortaya çıkartıp tartışılan konuyu iyileştirebilmek… Hangimiz yapabiliyor bunu? Ben yapamıyorum :( Bilen varsa bana da öğretsin olurmu? Ve en kötüsü: en son söylenecek cümleyi en başta söylemek …. Bu durum o an ki tartışmayı hararetlendirmekten başka hiçbir şey yapmıyor. Olay daha da kördüğüm olarak kendini açığa çıkartıyor…..
Eğer aramızda şu durumda olan birileri varsa hadi durmayın gidin barışın haklı olsanız dahi kavgayı sona erdirmek için susup tartışmayı hoşgörüyle ortadan kaldırın…… Bunun için sadece bir öpücük yeterli olmaz mı sizce?

10 Mayıs 2010 Pazartesi

BIKTIM....



.......vE SONRA BEN TETİĞİ ÇEKTİM. ÖNÜMDE DİZ ÇÖKTÜ SIRA BENDEYDİ.... BANA KAHKAHAYLA GÜLENLER ŞİMDİ AYAKLARIMA KAPANDILAR ..... BEN NE YAPTIM PEKİ? AFFETTİM..... KAHRETSİN AFFETTİM.. LANET BİR VİCDANIM VAR BENİM......
(en azından tetik çekmiş olmak isterdim)

Ya bıktım artık insanlardan... İş yerimden bıktım... Soluk bile alamıyorum artık orda.... yıllardır aynı insan suretlerini görmekten aynı saçmalıkları dinlemekten insanların sürekli birbirine aynı dedikoduları yapmasından ve insanların yüze gülüp sonra aynı şekilde arkasından vurmasından bıktım artık..... Düşünsene aynı işyerinde aynı insanlarla çalışıyorsun. Adımlarının ne şekilde attığından yada o gün giydiği kıyafetten ve hatta saçlarının ne şekilde topladıysa onun hangi ruh hali olduğunu bile tahmin edebiliyorsun..... Ama kalkıp bu insanlarla dokuz saat beraber çalışmak zorundasın.....BIKTIM. vE KAHRETSİN Kİ BİLİYORUM KİMDEN NE ZARAR GELECEĞİNİ BİLİYORUM. Ama yapabilecek birşey yok. Benim eğer çalışmam gerekiyorsa para kazanmam gerekiyorsa bu dinazor düşünceli insanlarla beraber olmak zorundayım. Evet mutsuzum ama bir çare bir çıkış kapısı bulamıyorum. Her taraf kötü insanlarla dolu. Ve sürekli vuruyorlar işte. ama biliyormusun ölmüyorsun vurdukça ayağa kalkıyorsun. Benim bu işyerinden gitmem gerek... Nefes almam için görünmeyen ellerin boğazımdan çekilmesi için benim bu işyerinden gitmem gerek. Ama gidemiyorum..... Evet malesef oturmuş bir düzeni yıkmak benim için hayatımın en zor şeyi!! Zaten yapamıyorum. Yıkamıyorum duvarları.. bakamıyorum ardında neler var? Diyorum ki ben bunu gördüm. İyisini de kötüsünü de ben bunu gördüm. Bildiğim şeyler bunlar.. Bilinmeyen korku veriyor. Bildiğin düşmanı bilmediğin dosta değişme!!!! offf neyse saçmalıyorum galiba...... Nerde kalmıştık ha evet kuşlar böcekler lay lay layyyyy......

8 Mayıs 2010 Cumartesi

ANNELER GÜNÜ SEREMONİSİ!!!!!

Anneler günü denilen olaya karşı çıktığım için bu sene hediye almadım..... Aslında hep önemserdim ama bu sene önemsemek istemedim.Zaten ben annemi çok seviyorum bir gün değil her gün seviyorum klasiği ile....

Çok zaman sonra olmama rağmen iki arada bir derede büyütmüş beni annem. Elinden geldiğince hatta fazlasıyla en iyisini yapmış kendi çapında... Onun yeri hep ayrıdır benim yüreğimde. Zor bir babam var benim. Hemde çok zor!!! Eskiden çok kızardım babama... Hayatımda yaptığım bütün yanlışlıkları utanmasam babamın üzerine atacağım. Genç kızlığa ilk adım attığım yaşlardan evleninceye kadar olan zaman dilimim yani damarlarımda kan yerine ateş dolaştığı dönemlerde gençliğimin içine ettiği için ona çoook kızgınım.

Canım annem.. Benim yüzümden çok bağırmıştır babam anneme!!!!.... benim için; beni mutlu etmek için benimle beraber kırk taklalar atmadı babamın önünde..

Hakkını helal et be anacığım...

Şimdi gözlerine bakıyorum da yılların yorgunluğu üzerine öyle bir çökmüş ki... O kadar yük binmiş ki omuzlarına. Abimi evlendirdiler. Beni evlendirdiler. Amaan ne güzel artık kapılarımızı ayırdık rahatsınız şimdi..... Desemde neye yarar... Hep hüzünlü bakan gözler var işte.

Anneme baktığım da kendi geleceğimi gördüğüm için hep korktum. Hayata karşı, evliliğe karşı hep korkularım vardı. Ve şimdi tek tek korkularımı yaşıyor ve onlarla tekrar yüzleşiyorum. Eşimle herhangi bir kavga esnasında yahu diyorum ben bu film karesini daha önce izlemiştim. Oysa ki o zaman izleyici iken şimdi başroldeyim!!!!

Yaş kemale erince (bizim buralar da buna büyüdüğünün ispatı olarak evlenmek olarak yorumluyorum!!); Artık babama olan kızgınlığım eksik olan sevgim yerini şimdi vicdana bıraktı. Hele hastalanıp artık işten güçten elini ayağını çekip kendi dünyasına girince O kocaman adam, yürüdüğü yerde yerleri titreten babam şimdi 'babacığım' oldu!!!!

Yaşlandı artık kızmıyorum. Ve hattta sevemediğim günler için de seviyorum şimdi. Tek kabullenmediğim şey anneme çokkk çektirdi be!!!!

Ben diyorum hep; Şu kısacık ömrüm de yaptığım en önemli tecrübe hayatta sınanma diye birşey olduğu. Yüce rabbim herkesi bir şekilde sınıyor. O sınav belki bir ömrü alıyor....... Annemde bu hayatta babamla sınandı belki de sabrıyla sınandı......
Kadınlık hormonlarımız belli bir yaştan itibaren çocukkk çocukkkkk diye bağrınsa da şartlar içinde onun olmadığı bir dönemde iken anneler gününün anlamı daha bir acayip oluyor.
TAMAM İTİRAF EDİYORUM: bu sefer bana biraz dokundu.....Yarın anneler günü; Ben yarın canım annemin gününü sadece yürekten bir öpücükle kutlayacağım ama Bugün kendi kendimin anneler gününü kutlamak istiyorum. Olmayan güzel çocuğumun adına...

7 Mayıs 2010 Cuma

AŞK MIYDI O?


Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman
Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı
Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe
Hani, o var olmalarımız öpüştükçe
O delice sürdürmeler yaşantımızı
Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka
Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek
Kudurmuş arzularla zamanı yenmek
Ve en kuytularda buluşmak korka korka
Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden
Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara
Varmak için o sevgiyle açılmış kollara
Apansız düşmek yükseklerde bir yerden
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
Avunmak... Kırık dökük anılarla artık
Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de



ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

5 Mayıs 2010 Çarşamba

YAŞAMAK!!!


Yaşamak dediğin toprağın kokusunu içine çekmek değilmi dir? Dostunun elini sımsıkı tutup hiç bırakmamak değilmi dir? Yaşamak nefes almanın mucizesi değilmidir?? Çocuklar gibi şendik oysa kahkahalar gökyüzüne çıkarken belki de gönüller hep ağlıyordu çaktırmadan...

3 Mayıs 2010 Pazartesi


Hayat benim kontrolümde,karşıma çıkan yol ayrımlarında verdiğim kararlarla kendi yönümü tayin ediyorum Kader, alın yazısı sözcükleri bir yana her şey benim... benim elimde duygusunu yaşıyorum.
Ben beni düşünmezsem kim beni düşünecekki?
Şans diyorlar bazen adına benim hayatım ve onunla ilgili olan seçenekler bir rulet topuna asla bağlı olamaz. Elbette aldığım her kararın yaptığım tüm hareketlerin bir sonucu vardır. Ancak ben zaten ihtimalleri göz önüne alıp bu doğrultuda ilerliyorum. Değişime açık değilim. Bunu ilerlememek anlamında söylemiyorum. Bazı kurallarım var. Evimden ailemden gelen oturmuş, alışık olduğum adetlerimi arkamda bırakmak zor geliyor. Bu yer ev olsun, iş olsun, onların verdiği bir alışkanlık, düzen ve rahatlığı var ki onların değişmesine izin vermiyorum. Bütün bunlar beni ben yapan beni bir yere bağlayan köklerimdir. Sanki değişirlerse daha iyiye gitmek yerine kötü olacak hissini taşıyorum. Tırnklarımla ellerimle sıkı sıkıya geçmişime örf ve adetlerime, bildiğim tüm doğrulara sahip çıkıp onları sonuna kadar kayıtsız şartsız sorgulamadan uygulamaya gayret ediyorum. İnandığım konular hakkında aksi bir fikir duyduğumda onları anlamaya çalışmak yerine kendi fikrimi diğer kişiye kabul ettirmek için uğraşıyorum. Sanki benim fikirlerim doğru onun aksi olan her fikir yanlıştır gibi. Aslına bakarsanız kendimi açık fikirli olarak görüyorum. Benimle hem fikir olan insanlara açık olduğumu biliyorum!! Haksızmıyım???

1 Mayıs 2010 Cumartesi

MİSKİN....



Şu saat olmuş ben hala evde bilgisayar başında öylece duruyorum... Yapılacak iş çook ama yine herzamanki gibi içimden gelmiyor bir şey yapmak .... Çamaşırlarımı makinaya koydum yaptığım en önemli iş buydu bugün. Makinanın sesini duymadan geçirdiğim bir gün bile yok. Rahatsız oluyorum duymadığımda... Kedi sanıyorum kendimi bazen onun patilerini yavaş adımlarla ata ata yürüdüğü yollarda birde kuyruğunu sallaya sallaya dünyayı ben yarattım der gibi... Aha işte tam ben.... Evde atlaya zıplaya ordan oraya geçerken ki ben!!! Hiç de halimden rahatsız değilim... Ne güzel bir blokum var yazıyorum içimden geldiği gibi okuyorum insanlar neler yapıyorlar neler yazıyorlar bazen şaşırıyorum bazen vayy be diyorum bu nasıl bir düşüncedir böyle...Hayran olmamak elde değil.... Ne güzel şeyler yapmışlar yahu nerden buluyosunuz nasıl ekliyorsunuz bir türlü anlamadım neyse daha yolun en başı öğreneceğim bende!!! Acelem de yok zaten.....

30 Nisan 2010 Cuma

TOZLU SANDIK

Hasbelkader yaşadığım hayatta sebepsiz sevinçlerimde var yüreğimde. Hasret hep umutlara gebe. Rüzgara savrulmuş yağmurda ıslanmış süresiz zamansız vakitler de yaşanan aşklarım da var.
Bazen bir bora içinde bazen çöl sıcakları var yüreğimde yaşanmışlıklar var. Hayal gibi gelse de; gerçeklerle yüz yüze gelmek endişelerime gem vuramıyor her seferinde.
Aynaya baktığımda izliyorum; gözlerimle yüzüme dokunuyorum dudaklarıma elmacık kemiklerimin bitimine kimi zaman çocukluğumun izleri kimi zaman yaşananların gölgeleri var her bir köşesinde.
Yaralarda var yürekte. Kimselere söyleyemediğin bazen kendime bile paylaşmadığım sırlarım var. Sandıkta kilitli kalmış tozlu hatıralarım var. Su üstüne çıkarmak değerini azaltır kimi zaman bırak diyorum kendime bırak tozlu kalsın bırak kilitli kalsın bırak içimde yüreğimde , fotoğraflarda kalsın……

29 Nisan 2010 Perşembe

KİTAP SEÇEN KADINA.....


BİR FOTOĞRAFA

Karşımdasın işte...

Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.

Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.

Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.

Tıkandığım o an,

Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,

Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.

Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.

Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.

Bakış açım belli oldu yine.

Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.

Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.

Dağlara çarptım her esişimde.

Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:

“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,

‘zamanla bırakmamak’tir..”

Şimdi bana, geçen o zamanın

Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem,

söyle bana kimden gittim?

Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

NAZIM HİKMET

27 Nisan 2010 Salı

YÜZLEŞME

Yaşadığım her şey basit bir döngü içinde sürüp gitse de hayatın içindeki tutsaklıkları ağır bedellerle ödeyeceğim. Gün görmemiş zamanları kendime dar ediyorum farkında olmadan. Mahiyet ile muamma arasında bir yerde sıkışıp kalmak bedenime acılar veriyor. Başlangıç noktasına geri dönmek istesem de zaman geriye gitmiyor . Bir son var ki; huzura kavuşacağım an-ı bekliyorum. Bazen izlendiğimi, hareketlerimin dahi kontrol edildiğini düşünüyorum. Ama henüz bekleme aşamasında olduğum için ulaşamadığım adım atamadığım set duvarlarla karşı karşıya kalıyorum. Ben ve bu süreç aksi yönlerde akıp gittiği için mutluluk kendini nötr ediyor. Bilinçsizce hisler donup kalıyor bir yerlerde. Şiddetli baskı çözümlese de tıkanıklığı sel olup gitse de, durdurulmaz basınç engellenemiyor. İşte o zaman çaresiz miyim yoksa çare ben miyim bilemiyorum. Yanlış nerde yapıldı peki? Düşündüğümde insancıl fikirlerim beni doğru yolda olduğuma inandırsa da şüphe duyulan her şey daha da çıkmaza giriyor. Beynimin arka sokakları hep tehlikeli geliyor geceleri kafamı yastığa koyduğum zaman. Aslında esas tehlike insanın kendi korkuları değilmi dir? Bir yerlerde ki yanlış başka yerlerde kendini temize çıkarmaya çalışırken tehlike faciaya dönüşüyor istemeden. Sahte yüzlerin içinde kendimle muhakemeye bile kalkamıyorum. Vicdanımla, kederimle, hasetimle yüzleşemiyorum.

26 Nisan 2010 Pazartesi


Trenler....


Ah içimi buran o tren sesleri


son düdük çalacak iken


ayrılık an'ında yapılan


son veda sözcükleri...


İçimi burkan bu yol;


sonsuzluğa doğru yol alır gibi


ne uzundur o yol


ne bitmez..


ne illet.....

İZMİR

sokakları deniz kokar
duvarları yosun
saçlarımda; serseri rüzgarı dolaşır
gözlerimde; zamansız yağmurları
İzmir bu;
yüreği çapkındır
İzmir bu;
ne olacağı hiçç belli olmaz
O yüzden
İzmir aşktır
İzmir tutkudur
vazgeçemezsin....